Ana içeriğe atla

Türk Bilimkurgu Dizisi: Hile



Yönetmen-Senarist: Taha Ulukaya
Oyuncular: Taha Ulukaya, Andaç Ulukaya,Cem Asan,Neslihan Ulusoy,Çiğdem Aysu,Sezer Soykök,Taner Şahin, Murat Şen, Yunus Taha Karaslan, Şebnem Erdener, Ebru Sarıtaş, Janberd Ceyhan, Melis Uzer, Selçuk Danışmaz
Tür: Aksiyon/Bilimkurgu/Dram
Süre: 20 dakika
Sezon: 3


TÜRK BİLİMKURGU DİZİSİ HİLE

Eğer bir hedefiniz varsa bahaneniz yoktur.

Oyunu kuralına göre oynadığınızda hayatta kalabilmeniz mümkün mü? Ya da hile yaparak kazanmak… Hangisi daha onurlu? Sanırım kurallara uyduğunuzda eğer ki güçsüzseniz muhtemeldir ki kaybedeceksiniz. Çünkü oyunun sahibi kötüler. Bir zamanlar futbolumuzda “şerefli mağlubiyet”ler dönemi vardı. Güçsüzsündür ama kurala uyarsın, oyunu çirkinleştirmezsin ve kaybedersin. Olması gereken de bu gibi. Bu yolda yüründüğünüzde iyi bir sistem sahibiyseniz bir gün kazanabilir ve de galibiyetleri gelenek haline getirebilirsiniz. Tabii oyunu da ele geçirmek şartıyla.

Bir Youtube Harikası

İtiraf etmek gerekirse seslendirme sanatçısı Harun Can’ın İnstagram hesabından duydum Hile dizisini. Kendisini bilenler bilir. Örümcek Adam ve Deadpool’u seslendiren kişi. Kendisi Hile dizisinin ikinci sezonunda da boy gösteriyor. Gerçek dünyanın hangisi olduğu üzerine kurgulanmış başarılı bir iş Hile. Filmler ve Filimler adlı Youtube kanalında yayınlanıyor. Yapımcısı, senaristi ve yönetmeni Taha Ulukaya hatta her şeyi Taha Ulukaya olan bir web dizisi, yer yer Matrix’i anımsatıyor desek yanılmış olmayız... Abartı bir yana dizide tiyatroya ve seslendirme işine yıllarını vermiş çok başarılı ustalar var. Hile’nin ödüllü bir iş olduğunu öğrenince daha da meraklandım açıkçası. Soul Web Festivalinde Finalistlik, Uluslararası Miami Web Dizileri Festivalinde İkincilik, Kopenhag Web Festivalinde Finalistlik, Sicilya Web Festivalinde Resmi Seçim gibi uluslararası ödüllerin sahibi oldu. 

Hile ülkemizde üretilen nadide projelerden biri. Şu sıralar üçüncü sezonunun çekimleri süren dizi ilk sezonunda aksiyonu ve macerayı dozunda ayarladı. İkinci sezon bambaşka bir sezon oldu, kemik bir kitle dizinin her bölümünü takip ediyor. Üçüncü sezonun final olacağı ve dizinin biteceği söylendi. Ulukaya, “Diziyi Youtube kitlesine göre değil uluslararası festivallere göre hazırlıyoruz.” dedi. Dizideki karakter isimlerini merak edenlere küçük bir tüyo: Kamera arkalarını da muhakkak izleyin!

Ulukaya o kadar muazzam bir senaryo yazmış ki… Oyunculuklar pek görünmüyor. Lakin dizinin İmdb puanı 9. Eurovision misali yüksek puanlar komşuya gitmiş sanırım. Dizinin fanatiklerinin işi belli ki. Yine de dizi bu puanı hak etmiyor diyemem.  Bilimkurgu dizisi olmasına rağmen teknik sıkıntıları aşmışlar. İlk sezonu 20 bin liraya çekilmiş bir diziden bahsediyorum. Ulukaya, Hile’nin kamera arkası olarak paylaştığı içeriklerde maddi olarak fazlasıyla sıkıntı çektiklerini ama asla pes etmediklerini hedeflerine ulaşmak için gerekirse yalvar yakar oldukları bazı durumlar olduğunu ama hiçbir şeyin bahane olarak gösterilemeyeceğini söylüyor. “Eğer bir hedefiniz varsa bahaneniz yoktur.” mesajını veriyor. Bahane üretiyorsak demek ki gerçekten istenilen bir hedef değilmiş o seçtiğimiz şey. Çekimler ve kurgu bir internet dizisi olmasına rağmen son derece kaliteli özellikle ikinci sezonun mutlaka görülmesi gerekiyor. Bölümler yirmişer dakika. Zaten bölüm süresine bakınca izlesem ne kaybederim diye düşündürtüyor. Sonrasında bir bakmışsınız dizinin ilk sezonunu devirmişsiniz.  

Sadede Gelelim!

Felix daha çocukken babasını kaybetmiştir. Annesiyle Türkiye’ye yerleşen Felix, yazılımcıdır ve ek iş olarak da oyunların yazılımsal açıklarını bularak para kazanmaktadır. Bir gün Amerikalı bir oyun şirketinden gönderilen ve henüz piyasaya sürülmeyen bir bilgisayar oyununun içinde bulur kendini. Bir şeylerin ters gittiğini gören ve oyun şirketi ile iletişim kurmaya çalışan Felix muhatap bulamaz.

Gelecekte dünyamızı ele geçiren makineler… Robotların insanlara savaş açması… Aynı dünyada ama başka boyutlarda yaşamın var olması… Yapay zekâların süper güç olup insanlığı yok etmesi(dolayısıyla yapay zekâyı üreten insanın kendi ırkını yok etmesi)…  Sanal gerçeklik… Bunların en az biri her bilimkurgu projesinde muhakkak yer alır. Geleceği kestirmek. Gelecekte nasıl bir dünya olacağı üzerine kafa yormak, ileriyi görebilmek… Modern toplumların eğitim modellerini bile bunlar üzerine inşa ettikleri bir dünyada geri kalmış ülkeler hâlâ araba üretmeye çabalıyor, katma değer üretmek yerine kopyala yapıştır işlerle günü kurtarma derdine düşüyor, dünyayı hep bir adım geriden takip ediyor… Bir diziden ülkeyi kurtarabilecek fikirler ortaya çıkabilir mi? Belki de…

Ağrısız Baş Mezarda Olur!

Sinema ve dizi dünyamıza baktığımızda büyük(!) mücadelelerin arkasında güçlü bir ideal ve fedakârlıklar vardır. Sevdiğimiz insanlar... Bazen her şeye, tüm zorluklara onlar için katlanırız. Onlar için savaşırız ve hayatımızın anlam arayışının merkezine bir insanı koyarak yaşamda kalırız. Bu bir “ideoloji” ya da bir “halk” da olabilir. Gelgelelim Felix için bunların hiçbiri söz konusu değil. Dizide sürekli tercihler yapmak zorunda kalır Felix. Kaçmak mı savaşmak mı? Ölmek mi yaşamak mı? Beklemek mi saldırmak mı? Etliye sütlüye karışmayan sıradan bir tip ne oldu da dünyanın en çok aranan ve olayların merkezinde olan bir isim haline dönüştü? Ağrısız baş mezarda olur. Elbette herkesin sıkıntıları, sorunları var. Felix de ağrısız başına kaşbastı bağladı ve olayların içinde buldu kendini.

“Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesiyle nasıl kalır insan? Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluruz.  Dünyanın hiçbir anlamı yoktur demek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak olur. Ama yaşamak ve örneğin “yiyip içmek” kendiliğinden bir değer yargısıdır. Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir. O zaman da, görece de olsa, yaşamaya bir değer veriyoruz demektir.”*  Felix de bunun gibi bir yaşam felsefesine sahip. Asosyal bir insan olduğunu kabul ediyor. Hayatı bilgisayar ekranın ışığına bakarak geçiyor. Sıradan bir yazılımcı fakat bir oyunla dünyayı değiştiriyor. Zeki mi zeki… Fakat insanî olan her şeyi yitirmeye başladığımız şu çağda Felix insan kalabilmeyi deniyor ama o kadar zor ki… Tıpkı şuna benziyor: Siz çok iyi araba kullanıyor olabilirsiniz fakat çevrenizde o kadar vasat(kötü) şoförler vardır ki… İster istemez kaza kaçınılmaz olur. Felix’in yaşama delicesine sarılacak bir bahanesi yok ama hayatta kalma güdüsü her şeyin önüne geçiyor. Felix’in bohem bir yanı da yok değil. Hayata böyle bakan biri için kendi yaşamının de pek bir anlamı olduğu söylenemez. Ama yine de Felix’in merkezinde serüven ve aksiyon devam eder.

Sonuç

Yaşam bir döngüden mi ibarettir? Günlük yaşamda yaptığımız çoğu şey birbirinin tekrarı gibi. Dejavu… Özel ve kendimize özgü olduğunu düşündüğümüz kendi hayatımız bir “Matrix” olabilir mi? Matrix serisinin dördüncü filminin geleceğinin duyurulduğu şu günlerde sinemanın kült yapımını tekrardan sinema salonlarında görmek heyecan verici olacak ama umarım bu dördüncü film Matrix’e dair güzel anılarımıza zarar vermez.

Hile’yi kolay ulaşılabilir kılan Youtube’da yayınlanması, onu kalitesiz ya da vasat bir içerik yapmıyor. Hile iyi bir proje ama bir Matrix değil. Beklentinizi de çok yüksek tutmayın derim. Son olarak bir sürprizle bitireyim: Çok yakında Hile’nin çizgi romanı da çıkacak. Sağlıcakla kalın.

*İtalik yazılan ifadeler Albert Camus’a aittir.

Kaynakça:



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gassâl Dizisi Hakkında

IMDb Puanı:8,4 "Kimsenin mutsuzluğunu küçük görme. Kendi acını da büyük sanma."  Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlı Gassal, adını anmaktan imtina ettiğimiz "ölüm"e yakından bir bakış hikayesi.  Ölünce beni kim yıkayacak sorusunun merkezinde olduğu bireyin iç dünyasını anlatan bu hikayeyi izlerken yer yer sıkılacak yer yer de hüzünleneceksiniz bazen de gülebilirsiniz. Başlangıç ve son aynıdır. Nasıl ki doğum bir başlangıç ise ölüm de bir sondur. Başlangıçlar mutluluk verici sonlar ise hüzünlüdür. Esasen ikisi de aynı kapıya çıkar.  Yaşam kapısından girer ve bir süre sonra da çıkarız. Asıl yerimize döneriz. Geldiğimiz yere. Senaryosundaki bazı tekrarların hikayenin ilerlemesine ve kahramanın yolculuğuna olan katkısı görünüyor. Fakat Baki karakteri bizi hayata başka noktadan bakmaya çağırıyor. İyi bir aile, iyi bir anne, iyi bir baba ve mutlu bir çocuk yoksa bir şeyler hep eksik kalacak. O eksiklik tamamlanamayacak. Hiçbir şey tastamam olamayacak.  İnsanın zaman karş...

Aşk ve Gurur Filmi Üzerine

İMDB   : 7,8 2005/ Romantik-Dram Orijinal adı : Pride & Prejudice Yönetmen    : Joe Wright Senarist  : Deborah Moggach, Emma Thompson Oyuncular : Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Rosamund Pike "Gurur gönül bağına atılmış bir kördüğümdür." İngiliz yazar Jane Austen'in 1800'lerin başında çıkan ve aynı adla sinemaya uyarlanan Gurur ve Ön yargı adlı eseri 2005 yılında Joe Wright'ın yönetmenliğinde gösterime girdi. Çok defa televizyona ve beyaz perdeye aktarılan eser, her defasında büyük ilgi gördü. Romanı on yıl önce okumayı denemiştim ama genç yaşıma uygun olmayışından mıdır, yoksa kötü çeviri sebebiyle midir bilemiyorum bir türlü bitirememiştim. Bu olumsuz okuma deneyimine rağmen filmi izlemeye karar verdim. İlk 15-20 dakika dans sahneleriyle geçildi. Daha sonra acaba filmin adı "Dans ve Ön yargı" mı olmalıydı diye düşünmeden edemedim. Çünkü zamanın İngiltere'sinde dans fazlasıyla önemliydi. İnsanlar dans ederken tanışma, kaynaşma, flört etme...