Ana içeriğe atla

Bir Zamanlar Hollywood'da Filminin Eleştirisi


Yönetmen-Senarist: Quentin Tarantino
Oyuncular: Leonardo Di Caprio, Brad Pitt,Margot Robbie, Al Pacino, Michael Madsen, Kurt Russell... 
Tür: Dram/Komedi
Vizyon Tarihi: 23 Ağuston 2019
Süre:2 saat 41 dakika

BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD’DA

Bir Sharon Tate Mersiyesi
Tarantino, Dönem Filmiyle Karşımızda

Gerçek hayatta 60’lı yılların Beverly Hills’inde yaşanan vahşi bir cinayeti final sahnesine taşıyan, serim ve düğüm bölümlerini bu bilinen sona getirmek için konuyu epeyce dallandırıp budaklandıran bir film: Bir Zamanlar Hollywood’da (Once Upon a Time in... Hollywood). Tarantino emekliye ayrılmasına çok az kaldığını belirten, son işiyle de “Ee artık bana müsaade!” dedirtecek kadar eski filmlerinden uzak bir işle seyirci karşısına çıkıyor. Lakin oyuncu kadrosu yıldızlar geçidi gibi: Leonardo Di Caprio, Brad Pitt, Al Pacino, Kurt Russel, Michael Madsen…

60’lı yılların Amerika’sında televizyon dünyası, dönemin müzikleri, arabaları, giyim tarzları, hippi alt kültürünün ortaya çıkması vb. birçok görsel-işitsel öge olağanüstü doğallıkta ve ışıltıda sinemaseverlere sunuluyor.

Tarantino 1969 senesine götürüyor bizi. Ünlü televizyon yıldızı Rick Dalton (Leanorda Di Caprio)  ve onun dublörü rolünde Cliff Booth (Brad Pitt) filmin merkezinde yer alıyor. Rick yaşlılık sendromuna kapılmış ve kendini alkole vermiş orta yaşlı bir oyuncu, kafasında sinemaya geçmek var ama yaşlandığını hissettiği için bunalıma girmesine ramak kalmış bir aktör. Yeni projelerde de kötü adam rollerinin gelmesi yavaş yavaş televizyon dünyasından silineceğinin habercisi gibi. Bir sahnede yapımcı Marvin Schwarz(Al Pacino) Rick’e artık eski ününü kaybetmek üzere olduğu, İtalyan Western/Spaghetti Western filmlerinde oynaması gerektiği şeklinde telkinlerde bulunuyor. Rick, bu fikre uzak olsa da kariyerini kurtarmak için bir şeyler yapması gerektiğinin farkında.

Filmde Hollywood’un ışıltılı yönünü ve arka bahçesini/karanlık tarafını aynı zamanda Hollywood sinemasının evrilme sürecini de görebiliyoruz. Yoğun alt metni olan, Sharon Tate olayı, Hollywood’un altın çağı, dönemin televizyon dünyası ve popüler kültürü ile ilgili bilgi birikimi olan sinefiller ve sinemaseverler için çekilmiş bir film gibi adeta. Tarantino o dönemle ilgili her şeyi bildiğimizi varsayarak bu filmi kendi zevki için çekmiş. Sıradan sinema izleyicisi için pek bir şey vaat etmeyebilir. Çünkü bu filmi izlerken tarih, popüler kültür ve dönemin sinema-televizyon dünyası hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor.

Filmin müzikleri oldukça güzel. Gerçekten kulağı tırmalayan tek bir ses bile yok, ses miksajı da cabası… Görüntüler, kurgu, oyunculuklar, sinematografi tek kelime ile harikulade. Bu kadar övgüyü hak ediyorsa neden emekliliğe giden yolda son viraj muamelesi yaptık bu filme? Çünkü beklentiyi yüksek tutup hüsrana uğramak mümkün. Film bir; Rezervuar Köpekleri (1992), Ucuz Roman (1994) ve Kill Bill (2003) değil. Bu üç film baştan sona derli toplu bir kompozisyonu olan filmler. Ana hikâyesi olan ve yan hikâyeciklerle konuyu besleyen ögelere sahipler. Kahramanları belli ve kümülatif olarak yedinci sanata yakışan bütüncül yapıları var. “Kahraman”ın filmin başından sonuna doğru yükselen ya da alçalan bir gidişatı olması gerekir. Bir Zamanlar Hollywood’da eğer kahramanımız Rick Dalton ise Rick’in çırpınışları, hezeyanları ve yerinde sayması söz konusu. Ön planda ama bir kahraman olamayacak kadar sönük bir hikâyesi var. Cliff Booth ise Rick’in yardımcısı, şoförü ve dublörü. O da Rick nereye giderse oraya giden ve ideal kahraman tipolojisinden yoksun. Cliff’in hikâyesi eriyen bir buzdan farksız. Eğer kahramanımız Sharon Tate ise o da doğru düzgün repliği bile olmayan gençlik filmlerinden çıkmış enerjik ve sempatik bir sarışın rolü üstleniyor. Tarantino, Sharon Tate’i filmin uğuru olarak konumlanmış bir ağıtın abidevi şahsiyeti, adeta bir melek yahut bir tanrıça. Sonuç olarak Bir Zamanlar Hollywood’da derli toplu bir hikâyesi olmayan kahramanı belirsiz dağınık bir sunuma sahip.  Fakat 13 liraya 90 milyon dolar bütçeli, 160 dakikalık bir Tarantino filmi izlemek de müthiş bir ayrıcalık.  

Dublörlerin Kaderi Ya Da Yalnız Kovboyların Yazgısı

Tarantino dizilerde ve sinemada asıl kahramanın dublörler olduğunu bize göstermek istiyor. Bunu da Cliff Booth üzerinden çok iyi yansıtıyor. Rick kırılgan, duygusal, gergin ve agresif bir karakter. Cliff, Rick’in aksine eğlenceli, rahat, özgür ve sert erkek imajı çiziyor. Rick ile giyim kuşam konusunda bile dönemin şartlarını sembolik olarak gösteriyorlar. Tabii biri aktör biri de dublör/stunt man o kadar da olsun denilebilir ama yine de bu izlenimi edindiriyorlar. Cliff’in gizemli yönü onu ayrıksı bir konuma yerleştiriyor. Patronuna sadık ama her an ters bir tavır takınacak yapıda sunuluyor. Bunu filmde setteki davranışlarından da görmek mümkün. Filmde dönemin önemli ikonlarından Bruce Lee’ye meydan okuyor. Ve bu öngörülemez tavrı ilk de değil. Karısını kasıtlı olarak öldürüp öldürmediği ya da bu cinayetten kendini sıyırdığı yönündeki bilgiler seyircinin onunla özdeşim kurmasını engelliyor. Rick daha geleneksel bir Amerikalı iken Cliff ise yaşına rağmen özgürlükçü ve gençlere hitap eden biri. Patron-işçi ilişkilerinin yanı sıra çok iyi bir dostlukları var. Bu dostlukları zaman zaman Rick’e manevi güç veren ve Rick’in hayatını kurtaracak derecede kuvvetli bir yapıda. Cliff, Rick’in ona sette ihtiyaç olmadığı zamanlarda diğer işlerini yapıyor, patronunun arabası ile şehirde gezintiye çıkıyor, hippileri izliyor ve onlarla iletişim kurmaya çabalıyor. Bu da hikâyenin çok katmanlı yapısına destek veren tutarlı bir unsura dönüşüyor. Bu çok katmanlı yapı tutarlı görünse de filmin genel dağınıklığnı engelleyemiyor.

Cliff’in yalnızlığı ve bir karavanda köpeği ile sürdürdüğü yaşamı... Adeta bir yalnız kovboy; Rintintin’i de var Düldül’ü de... Cliff’in köpeğine mama hazırlama ritüeli ise gerçekten izlenmeye değer. Aslında Cliff’in karavanda yaşaması gerçek kahramanın yine dublörler olduğunu gösteren simgesel bir ileti. Ya da karavanda yaşamak “bir yurdunun olmadığı, göçebe bir yaşam sürdüğü” anlamını da çıkarmamıza olanak sağlıyor. Hiçbir yere ait olmamak… Hiçbir yere ait hissedememek… Dublörlerin kaderi ya da yalnız kovboyların yazgısı bu!

Bruce Lee Bir Dublörden Dayak Yer mi?

Sinema yazarı M.Tolga Şen’in beyazperde.com’daki Bir Zamanlar Hollywood’da filminin eleştiri yazısında üzerinde uzun uzadıya durduğu Bruce Lee ile Cliff Booth arasındaki dövüş sahnesi sinemaseverler için kaçırılmaması gereken sahnelerden. Bruce Lee’nin anısına saygısızlık yapıldığını yazan da var, metafor olarak Batı Doğu’yu alt ediyor diyen de… Meseleyi Çin-ABD meselesine getiren de… Tarantino burada Bruce Lee ile ilgili anlatılan kapalı kapılar ardında kalmış bir anekdotu sinemasal hale getiriyor. Bruce Lee’nin kibirli bir yapısı olduğu ve çalıştığı setlerde bu kibrini gösterdiğine dair söylentilerin varlığı Tarantino’yu böyle bir sahne yazmaya itmiş. Dövüşün bir kazananı yok. Berabere bitiyor. Dövüş durdurulduğu için nihai sonucun ne olacağını kestiremiyoruz. Bu dövüşün arka planını merak edenlere M.Tolga Şen’in yukarıda bahsettiğim yazısını okumalarını tavsiye ederim.


Bir Tarantino Denemesi: Alternatif Tarihçilik

 “Alternatif tarih” ya da “keşke böyle olsaydı/wishful thinking” Tarantino’nun Soysuzlar Çetesi filminde de uyguladığı bir tarz. Bu filmde de “büyük katliam” Roman Polanski’nin eşi olan Sharon Tate ve arkadaşlarının başına gelmiyor.

Final sahnesine gelecek olursak gerçek hayattan alınmış bir katliamı Tarantino’nun kendine özgü sunumu ile izliyoruz. Yer yer gerilimi hissediyoruz. Birçok filme göndermede bulunan bir sekans karşımızdaki. Sinema yazarı Kerem Akça, keremakca.net’teki “Bir Zamanlar Hollywood’da: Sharon Tate’e Ne Oldu?” başlıklı yazısında bu göndermelere uzun uzadıya yer vermiş. Bu göndermeler ve filmin bütünü bize özetle şunu gösteriyor: Tarantino, derin alt metinleri olan entelektüel sinema seyircisine hitap eden bir yanıyla western, bir yanıyla korku, bir yanıyla da gerilimi hissettiren bir dram filmi çekmiş. Fakat bu dağınık yapıyı belirli bir kahramana sahip derli toplu bir hikâye ile bütünleştirmede sorunları olan “dram-komedi” türünde sınıflandırılan bir ağıt olarak sunuyor.


Fragman:



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Bilimkurgu Dizisi: Hile

İMDB PUANI: 9 Yönetmen-Senarist:  Taha Ulukaya Oyuncular:  Taha Ulukaya, Andaç Ulukaya,Cem Asan,Neslihan Ulusoy,Çiğdem Aysu,Sezer Soykök,Taner Şahin, Murat Şen, Yunus Taha Karaslan, Şebnem Erdener, Ebru Sarıtaş, Janberd Ceyhan, Melis Uzer, Selçuk Danışmaz Tür:  Aksiyon/Bilimkurgu/Dram Süre:  20 dakika Sezon:  3 TÜRK BİLİMKURGU DİZİSİ HİLE Eğer bir hedefiniz varsa bahaneniz yoktur. Oyunu kuralına göre oynadığınızda hayatta kalabilmeniz mümkün mü? Ya da hile yaparak kazanmak… Hangisi daha onurlu? Sanırım kurallara uyduğunuzda eğer ki güçsüzseniz muhtemeldir ki kaybedeceksiniz. Çünkü oyunun sahibi kötüler. Bir zamanlar futbolumuzda “şerefli mağlubiyet”ler dönemi vardı. Güçsüzsündür ama kurala uyarsın, oyunu çirkinleştirmezsin ve kaybedersin. Olması gereken de bu gibi. Bu yolda yüründüğünüzde iyi bir sistem sahibiyseniz bir gün kazanabilir ve de galibiyetleri gelenek haline getirebilirsiniz. Tabii oyunu da ele geçirmek şartıyla. Bir...

Gassâl Dizisi Hakkında

IMDb Puanı:8,4 "Kimsenin mutsuzluğunu küçük görme. Kendi acını da büyük sanma."  Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlı Gassal, adını anmaktan imtina ettiğimiz "ölüm"e yakından bir bakış hikayesi.  Ölünce beni kim yıkayacak sorusunun merkezinde olduğu bireyin iç dünyasını anlatan bu hikayeyi izlerken yer yer sıkılacak yer yer de hüzünleneceksiniz bazen de gülebilirsiniz. Başlangıç ve son aynıdır. Nasıl ki doğum bir başlangıç ise ölüm de bir sondur. Başlangıçlar mutluluk verici sonlar ise hüzünlüdür. Esasen ikisi de aynı kapıya çıkar.  Yaşam kapısından girer ve bir süre sonra da çıkarız. Asıl yerimize döneriz. Geldiğimiz yere. Senaryosundaki bazı tekrarların hikayenin ilerlemesine ve kahramanın yolculuğuna olan katkısı görünüyor. Fakat Baki karakteri bizi hayata başka noktadan bakmaya çağırıyor. İyi bir aile, iyi bir anne, iyi bir baba ve mutlu bir çocuk yoksa bir şeyler hep eksik kalacak. O eksiklik tamamlanamayacak. Hiçbir şey tastamam olamayacak.  İnsanın zaman karş...

Aşk ve Gurur Filmi Üzerine

İMDB   : 7,8 2005/ Romantik-Dram Orijinal adı : Pride & Prejudice Yönetmen    : Joe Wright Senarist  : Deborah Moggach, Emma Thompson Oyuncular : Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Rosamund Pike "Gurur gönül bağına atılmış bir kördüğümdür." İngiliz yazar Jane Austen'in 1800'lerin başında çıkan ve aynı adla sinemaya uyarlanan Gurur ve Ön yargı adlı eseri 2005 yılında Joe Wright'ın yönetmenliğinde gösterime girdi. Çok defa televizyona ve beyaz perdeye aktarılan eser, her defasında büyük ilgi gördü. Romanı on yıl önce okumayı denemiştim ama genç yaşıma uygun olmayışından mıdır, yoksa kötü çeviri sebebiyle midir bilemiyorum bir türlü bitirememiştim. Bu olumsuz okuma deneyimine rağmen filmi izlemeye karar verdim. İlk 15-20 dakika dans sahneleriyle geçildi. Daha sonra acaba filmin adı "Dans ve Ön yargı" mı olmalıydı diye düşünmeden edemedim. Çünkü zamanın İngiltere'sinde dans fazlasıyla önemliydi. İnsanlar dans ederken tanışma, kaynaşma, flört etme...