Ana içeriğe atla

"Roma" Filmi Üzerine



IMDB: 7,7

2018 / Dram
Orijinal adı : Roma
Yönetmen : Alfonso Cuaron
Senarist : Alfonso Cuaron
Oyuncular: Yalitza AparicioMarina de TaviraNancy Garcia, Jorge Antonio Guerrero

"Dağlar da yaşlıdır ama yemyeşildir"

Children of Men(2006) ve Gravity(2013) gibi filmleri ile bilinen usta yönetmen Alfonso Cuaron’nun “Roma”sı, kusursuz bir dönemsel toplum panoraması olarak seyirci karşısına çıkar.

Akademi Ödülleri’nde (Oscar) Yabancı Dilde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Görüntü Yönetimi gibi ödülleri toplayan Roma, siyah beyaz görüntüsü ile geçmişe bir selam durur.  Geniş plan çekimleri, özenli kadrajları ve dopdolu sahneleri ile eşsiz ve anısal bir sinema deneyimi sunar. Siyah beyazlık; yaşlılık ve eskilik gibi görünse de Roma filmi sinemasal olarak rengarenk bir gökkuşağı gibidir.

1968 Yaz Olimpiyatları ve 1970 Dünya Futbol Şampiyonası organizasyonlarının Meksika’da yapılacak olması, ülke yönetimi tarafından bu organizasyonlara büyük bütçeler aktarılmasına sebep olur. Bu da halkı özellikle üniversite gençliğini rahatsız eder ve tepkisel bir hareket gibi görünse de 68 Kuşağı’nın dünyayı kasıp kavuran hareketi Meksika’yı da etkisi altına alır.

Cleo (Yalitza Aparicio) 1970’li yılların Meksika’sında zengin ve dört çocuklu bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışır. Temiz kalpli ve evin her işine koşturan genç bir kadındır.

Cleo’nun çalıştığı ev, dönemin Meksika’sındaki karışıklıklardan korunurcasına koridor şeklinde dar bir avlu ve demir parmaklıklı yüksek bir kapı ile dışarıya kapalıdır. Ailenin babası, uzun iş seyahatlerine çıkan bir doktordur. Eve dönüşleri ise ailesi tarafından her zaman coşkuyla karşılanır. Son gelişinde lüks arabasıyla evin demir kapısından dar avluya girerken avluya sığamaz ve çarpa çarpa içeri girip arabayı park eder. Burada nasıl ki Meksika’nın gençleri ağır ekonomik şartlar altında evlerine sığamayıp sokaklara taşıp protestolara başlar, ailenin babası da artık o eve sığamamaktadır. Toplumdaki sorunlar bir nevi evin içinde de vardır.

Ölmeyi sevdim

Cleo, çocukların oyuncak silahla oynadığı oyuna katılır. Ölü numarası yapar. Küçük çocuklardan biri “Neden öyle yatıyorsun?” diye sorduğunda “Ölmeyi sevdim.” diye yanıt verir. Çünkü yaşamakla ölmek arasındaki farkı hissetmiştir. Hatta ölmek durmaksızın çalıştığı yaşamında bir dinlenme gibidir. Cleo, hayata karşı çoğunlukla seyircidir. Haksızlığa uğrasa da kendini savunmaz. Sessizliğini korur. Ama kolay vazgeçen biri değildir.

Ölmek de seyirci kalmanın bir başka yoludur. Ayrıca seyretmenin tanrısal bir yönü de vardır. Saflığı sembolize eden Cleo’nun özel bir insan olduğunun nüveleri yavaş yavaş hissedilir.

 “Sana fakir olduğumu söylediğimde

Bir daha hiç mi hiç gülmeyeceksin bana

Keşke her şeyi alıp serebilsem önüne

Ama fakir doğduğum için asla sevmeyeceksin beni”

Cleo, Fermin (Jorge Antonio Guerrero) adında bir delikanlıya âşıktır. Birlikte eğlenceli vakit geçirirler, sinemaya giderler. Sinemada Cleo, Fermin’e hamile olduğunu söyler. Fermin, başta bunun iyi bir haber olduğunu dile getirir. Fakat Cleo’yu yüzüstü bırakıp kaçar. Cleo, onu sinemada ve çıkışta bekler. Elinde Fermin’in ceketiyle kalakalır. Halkı gibi kaderine terk edilir.

Cleo, buna rağmen bebeğini doğurmak ister. Evdeki hanımından bu konuda destek alır. Fermin’i arar, bulur ama Fermin, Cleo’ya kötü davranır. Çocuğun kendisinden olmadığını söyler ve onu kovar.

Aile, yılbaşı kutlamaları için çiftlik evine gider. Orada Cleo, hamile olmasına karşın içki davetini kıramaz. İçkiyi içeceği anda dans eden bir kişinin kendisine çarpmasıyla kadehi yere düşer ve içkisi dökülür. Bu da Cleo’nun yeni yıl dileğinin -yılın iyi geçmesi ve çocuğunun sağlığı- gerçekleşmeyeceğinin habercisidir.

Filler tepişir, çimenler ezilir

Yılbaşı gecesi çiftliğe yakın bir ormanda yangın çıkar. Cleo, yangını uzaktan izler. Çiftlik halkı yangını söndürmek için seferber olurken bazı zengin yabancılar yangın yerinde içkilerini yudumlayıp sohbet edecek kadar pervasız görünürler. Burada Meksika’nın iç karışıklıklarına sebep olanların umursamazlığı gösterilir. Pagan kıyafeti giymiş kişi yangında bir şarkı söyler. Bu şarkı “Şeker mi, şaka mı?” anlamında ritüel olan bir İskandinav şarkısıdır. Şekeri kabul etmeyen Meksika halkı, şakaya maruz kalır.

Cleo, çocuğuna beşik bakmaya gittiği bir günde, çatışmanın(1) ortasında kalır. Orada Fermin’i görür. Fermin’in arkadaşları bir öğrenciyi öldürür. Fermin, Cleo’ya doğrulttuğu silahını ateşlemez ve oradan kaçar. Yaşadığı olayın şokuyla hastaneye kaldırılan Cleo, çocuğunu doğurur ama bebek ölü doğar. Fermin’e olan aşkı gibi çocuğu da ölür. Meksika’nın hayalleri, umutları ve geleceği ölür. Fakat her ölüm bir başlangıç işaretidir.

"Şehir seni güvensiz biri yapmış"

Köyde yaşadığı zamanlarda daha cesur olan Cleo, şehirde daha bir korumacı daha dikkatli davranır. İçe kapanıktır, sadece işini yapan bir insana dönüşür. Çocukları sever. Evin hanımı tarafından yersiz şekilde azarlandığı zamanlar da olur. Ama ailenin bir parçası gibidir. Yüzme bilmemesine karşın çocukları boğulmaktan kurtarır. Ölü doğan bebeğini hatırlar ve bir arınma yaşar. Bebeğinin doğmasını istemediği için onun öldüğünü söyler. Kendisini suçlar.

"Ne derlerse desinler, biz kadınlar yalnızız"

Eşinden ayrılan evin hanımı ise basımevinde bir işe başlar. Cleo’nun yaşadığının benzerini ülke ve ev de yaşar. Kadınlar yalnızdır. Evli-bekar ya da çalışan-işsiz fark etmeksizin yalnızdırlar. Ülkeleri de öyledir.

Filmde genel bir erkek bencilliğinin yarattığı yıkım söz konusu. Bu yıkımı düzeltmeye çalışan kadın yalnızlığı ve kadın gücü vurgusuna yer verilir. Bir yanda çocukların ve kadınların dünyasının inceliği diğer yanda erkeklerin bencilliği ve neye karşı olduğu meçhul silah-şiddet meyyalleri. Alfonso Cuaron’nun müthiş bir sadelikle anlattığı filmin en nadide genel görüntüsü buydu. Anısal bir film olması yönetmenin kendi zaman tünelinden uzak kadrajlar sunması, olayların veya insanların yakın çekiminin olmaması, kameranın bir belgesel hissiyatı verecek şekilde konumlandırılması harikulade bir minimal sinema sunumudur.

Roma filminde bir aile üzerinden ülke panoraması çizilir. Yönetmenin öz yaşamından kesitler barından film, uzun yıllar unutulmayacak hayranlık verici bir başyapıt olarak sinema tarihinde yerini alır. Kullandığı dil, geniş plan kamera açıları, sade oyunculukları ve sembolik yönüyle bir şölendir. İzleyicide sinemanın neden sevildiğini anımsatan şahane bir tat bırakır.

 İyi seyirler.

(1)   El Halconazo: 1971 yılında Meksika’da üniversite öğrencileri ve CIA tarafından eğitilen paramiliter gruplar arasında çıkan sopalı ve silahlı çatışmada yaşanan katliam.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Bilimkurgu Dizisi: Hile

İMDB PUANI: 9 Yönetmen-Senarist:  Taha Ulukaya Oyuncular:  Taha Ulukaya, Andaç Ulukaya,Cem Asan,Neslihan Ulusoy,Çiğdem Aysu,Sezer Soykök,Taner Şahin, Murat Şen, Yunus Taha Karaslan, Şebnem Erdener, Ebru Sarıtaş, Janberd Ceyhan, Melis Uzer, Selçuk Danışmaz Tür:  Aksiyon/Bilimkurgu/Dram Süre:  20 dakika Sezon:  3 TÜRK BİLİMKURGU DİZİSİ HİLE Eğer bir hedefiniz varsa bahaneniz yoktur. Oyunu kuralına göre oynadığınızda hayatta kalabilmeniz mümkün mü? Ya da hile yaparak kazanmak… Hangisi daha onurlu? Sanırım kurallara uyduğunuzda eğer ki güçsüzseniz muhtemeldir ki kaybedeceksiniz. Çünkü oyunun sahibi kötüler. Bir zamanlar futbolumuzda “şerefli mağlubiyet”ler dönemi vardı. Güçsüzsündür ama kurala uyarsın, oyunu çirkinleştirmezsin ve kaybedersin. Olması gereken de bu gibi. Bu yolda yüründüğünüzde iyi bir sistem sahibiyseniz bir gün kazanabilir ve de galibiyetleri gelenek haline getirebilirsiniz. Tabii oyunu da ele geçirmek şartıyla. Bir...

Gassâl Dizisi Hakkında

IMDb Puanı:8,4 "Kimsenin mutsuzluğunu küçük görme. Kendi acını da büyük sanma."  Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlı Gassal, adını anmaktan imtina ettiğimiz "ölüm"e yakından bir bakış hikayesi.  Ölünce beni kim yıkayacak sorusunun merkezinde olduğu bireyin iç dünyasını anlatan bu hikayeyi izlerken yer yer sıkılacak yer yer de hüzünleneceksiniz bazen de gülebilirsiniz. Başlangıç ve son aynıdır. Nasıl ki doğum bir başlangıç ise ölüm de bir sondur. Başlangıçlar mutluluk verici sonlar ise hüzünlüdür. Esasen ikisi de aynı kapıya çıkar.  Yaşam kapısından girer ve bir süre sonra da çıkarız. Asıl yerimize döneriz. Geldiğimiz yere. Senaryosundaki bazı tekrarların hikayenin ilerlemesine ve kahramanın yolculuğuna olan katkısı görünüyor. Fakat Baki karakteri bizi hayata başka noktadan bakmaya çağırıyor. İyi bir aile, iyi bir anne, iyi bir baba ve mutlu bir çocuk yoksa bir şeyler hep eksik kalacak. O eksiklik tamamlanamayacak. Hiçbir şey tastamam olamayacak.  İnsanın zaman karş...

Aşk ve Gurur Filmi Üzerine

İMDB   : 7,8 2005/ Romantik-Dram Orijinal adı : Pride & Prejudice Yönetmen    : Joe Wright Senarist  : Deborah Moggach, Emma Thompson Oyuncular : Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Rosamund Pike "Gurur gönül bağına atılmış bir kördüğümdür." İngiliz yazar Jane Austen'in 1800'lerin başında çıkan ve aynı adla sinemaya uyarlanan Gurur ve Ön yargı adlı eseri 2005 yılında Joe Wright'ın yönetmenliğinde gösterime girdi. Çok defa televizyona ve beyaz perdeye aktarılan eser, her defasında büyük ilgi gördü. Romanı on yıl önce okumayı denemiştim ama genç yaşıma uygun olmayışından mıdır, yoksa kötü çeviri sebebiyle midir bilemiyorum bir türlü bitirememiştim. Bu olumsuz okuma deneyimine rağmen filmi izlemeye karar verdim. İlk 15-20 dakika dans sahneleriyle geçildi. Daha sonra acaba filmin adı "Dans ve Ön yargı" mı olmalıydı diye düşünmeden edemedim. Çünkü zamanın İngiltere'sinde dans fazlasıyla önemliydi. İnsanlar dans ederken tanışma, kaynaşma, flört etme...