IMDB: 7,7
"Dağlar da yaşlıdır ama
yemyeşildir"
Children of Men(2006) ve
Gravity(2013) gibi filmleri ile bilinen usta yönetmen Alfonso Cuaron’nun “Roma”sı,
kusursuz bir dönemsel toplum panoraması olarak seyirci karşısına çıkar.
Akademi Ödülleri’nde
(Oscar) Yabancı Dilde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Görüntü Yönetimi gibi
ödülleri toplayan Roma, siyah beyaz görüntüsü ile geçmişe bir selam durur. Geniş plan çekimleri, özenli kadrajları ve dopdolu
sahneleri ile eşsiz ve anısal bir sinema deneyimi sunar. Siyah beyazlık;
yaşlılık ve eskilik gibi görünse de Roma filmi sinemasal olarak rengarenk bir
gökkuşağı gibidir.
1968 Yaz Olimpiyatları ve
1970 Dünya Futbol Şampiyonası organizasyonlarının Meksika’da yapılacak olması,
ülke yönetimi tarafından bu organizasyonlara büyük bütçeler aktarılmasına sebep
olur. Bu da halkı özellikle üniversite gençliğini rahatsız eder ve tepkisel bir
hareket gibi görünse de 68 Kuşağı’nın dünyayı kasıp kavuran hareketi Meksika’yı
da etkisi altına alır.
Cleo (Yalitza
Aparicio) 1970’li yılların Meksika’sında zengin ve dört çocuklu bir
ailenin yanında hizmetçi olarak çalışır. Temiz kalpli ve evin her işine koşturan
genç bir kadındır.
Cleo’nun çalıştığı ev, dönemin Meksika’sındaki karışıklıklardan korunurcasına koridor şeklinde dar bir avlu ve demir parmaklıklı yüksek bir kapı ile dışarıya kapalıdır. Ailenin babası, uzun iş seyahatlerine çıkan bir doktordur. Eve dönüşleri ise ailesi tarafından her zaman coşkuyla karşılanır. Son gelişinde lüks arabasıyla evin demir kapısından dar avluya girerken avluya sığamaz ve çarpa çarpa içeri girip arabayı park eder. Burada nasıl ki Meksika’nın gençleri ağır ekonomik şartlar altında evlerine sığamayıp sokaklara taşıp protestolara başlar, ailenin babası da artık o eve sığamamaktadır. Toplumdaki sorunlar bir nevi evin içinde de vardır.
Ölmeyi sevdim
Cleo, çocukların oyuncak
silahla oynadığı oyuna katılır. Ölü numarası yapar. Küçük çocuklardan biri “Neden
öyle yatıyorsun?” diye sorduğunda “Ölmeyi sevdim.” diye yanıt verir. Çünkü
yaşamakla ölmek arasındaki farkı hissetmiştir. Hatta ölmek durmaksızın
çalıştığı yaşamında bir dinlenme gibidir. Cleo, hayata karşı çoğunlukla seyircidir.
Haksızlığa uğrasa da kendini savunmaz. Sessizliğini korur. Ama kolay vazgeçen
biri değildir.
Ölmek de seyirci kalmanın
bir başka yoludur. Ayrıca seyretmenin tanrısal bir yönü de vardır. Saflığı
sembolize eden Cleo’nun özel bir insan olduğunun nüveleri yavaş yavaş hissedilir.
Bir
daha hiç mi hiç gülmeyeceksin bana
Keşke
her şeyi alıp serebilsem önüne
Ama
fakir doğduğum için asla sevmeyeceksin beni”
Cleo, Fermin (Jorge Antonio Guerrero) adında bir delikanlıya âşıktır. Birlikte eğlenceli vakit geçirirler, sinemaya giderler. Sinemada Cleo, Fermin’e hamile olduğunu söyler. Fermin, başta bunun iyi bir haber olduğunu dile getirir. Fakat Cleo’yu yüzüstü bırakıp kaçar. Cleo, onu sinemada ve çıkışta bekler. Elinde Fermin’in ceketiyle kalakalır. Halkı gibi kaderine terk edilir.
Cleo, buna rağmen
bebeğini doğurmak ister. Evdeki hanımından bu konuda destek alır. Fermin’i arar,
bulur ama Fermin, Cleo’ya kötü davranır. Çocuğun kendisinden olmadığını söyler
ve onu kovar.
Aile, yılbaşı kutlamaları
için çiftlik evine gider. Orada Cleo, hamile olmasına karşın içki davetini
kıramaz. İçkiyi içeceği anda dans eden bir kişinin kendisine çarpmasıyla kadehi
yere düşer ve içkisi dökülür. Bu da Cleo’nun yeni yıl dileğinin -yılın iyi
geçmesi ve çocuğunun sağlığı- gerçekleşmeyeceğinin habercisidir.
Filler tepişir, çimenler ezilir
Yılbaşı gecesi çiftliğe
yakın bir ormanda yangın çıkar. Cleo, yangını uzaktan izler. Çiftlik halkı
yangını söndürmek için seferber olurken bazı zengin yabancılar yangın yerinde içkilerini
yudumlayıp sohbet edecek kadar pervasız görünürler. Burada Meksika’nın iç
karışıklıklarına sebep olanların umursamazlığı gösterilir. Pagan kıyafeti
giymiş kişi yangında bir şarkı söyler. Bu şarkı “Şeker mi, şaka mı?” anlamında
ritüel olan bir İskandinav şarkısıdır. Şekeri kabul etmeyen Meksika halkı,
şakaya maruz kalır.
Cleo, çocuğuna beşik
bakmaya gittiği bir günde, çatışmanın(1) ortasında kalır. Orada Fermin’i görür.
Fermin’in arkadaşları bir öğrenciyi öldürür. Fermin, Cleo’ya doğrulttuğu silahını
ateşlemez ve oradan kaçar. Yaşadığı olayın şokuyla hastaneye kaldırılan Cleo,
çocuğunu doğurur ama bebek ölü doğar. Fermin’e olan aşkı gibi çocuğu da ölür. Meksika’nın
hayalleri, umutları ve geleceği ölür. Fakat her ölüm bir başlangıç işaretidir.
"Şehir seni güvensiz biri yapmış"
Köyde yaşadığı zamanlarda
daha cesur olan Cleo, şehirde daha bir korumacı daha dikkatli davranır. İçe
kapanıktır, sadece işini yapan bir insana dönüşür. Çocukları sever. Evin hanımı
tarafından yersiz şekilde azarlandığı zamanlar da olur. Ama ailenin bir parçası
gibidir. Yüzme bilmemesine karşın çocukları boğulmaktan kurtarır. Ölü doğan
bebeğini hatırlar ve bir arınma yaşar. Bebeğinin doğmasını istemediği için onun
öldüğünü söyler. Kendisini suçlar.
"Ne derlerse desinler, biz kadınlar yalnızız"
Eşinden ayrılan evin
hanımı ise basımevinde bir işe başlar. Cleo’nun yaşadığının benzerini ülke ve
ev de yaşar. Kadınlar yalnızdır. Evli-bekar ya da çalışan-işsiz fark etmeksizin
yalnızdırlar. Ülkeleri de öyledir.
Filmde genel bir erkek
bencilliğinin yarattığı yıkım söz konusu. Bu yıkımı düzeltmeye çalışan kadın
yalnızlığı ve kadın gücü vurgusuna yer verilir. Bir yanda çocukların ve
kadınların dünyasının inceliği diğer yanda erkeklerin bencilliği ve neye karşı
olduğu meçhul silah-şiddet meyyalleri. Alfonso Cuaron’nun müthiş bir sadelikle
anlattığı filmin en nadide genel görüntüsü buydu. Anısal bir film olması
yönetmenin kendi zaman tünelinden uzak kadrajlar sunması, olayların veya
insanların yakın çekiminin olmaması, kameranın bir belgesel hissiyatı verecek
şekilde konumlandırılması harikulade bir minimal sinema sunumudur.
Roma filminde bir aile
üzerinden ülke panoraması çizilir. Yönetmenin öz yaşamından kesitler barından
film, uzun yıllar unutulmayacak hayranlık verici bir başyapıt olarak sinema
tarihinde yerini alır. Kullandığı dil, geniş plan kamera açıları, sade
oyunculukları ve sembolik yönüyle bir şölendir. İzleyicide sinemanın neden sevildiğini
anımsatan şahane bir tat bırakır.
(1)
El Halconazo:
1971 yılında Meksika’da üniversite öğrencileri ve CIA tarafından eğitilen paramiliter
gruplar arasında çıkan sopalı ve silahlı çatışmada yaşanan katliam.
Yorumlar
Yorum Gönder