IMDB: 8,1
Sinan lisedeki arkadaşı Hatice’ye(Hazar Ergüçlü) rastlar. Belli ki lise yıllarında duygusal bir arkadaşlık yaşanmış.
Konuşmalarından anlaşılan geleceğe yönelik belirsizlikler her ikisi için de
geçerlidir. Hatice nişanlıdır. Ama aklında altınlarla dolu o hazinenin içinde
akrebin olup olmadığı vardır. Sinan ise kendi yolunu çizememiş bir genç olarak
ona hiçbir şey vaat edemez. Sinan'ın sonbaharı böylelikle başlar. Doğanın ölüme
hazırlandığı bir mevsimdir sonbahar. Sinan da burada duygusal olarak bir ölüme hazırlık
anındadır. Yolculuğundaki ilk yıkımını yaşar.
Kitabını bastırmak için
para bulmaya çalışan Sinan, karakterinin dışında olduğu besbelli olan
insanlardan bu konuda yardım ister. Kitapçıda üstat diye bahsettiği Nietzsche’den
anlıyoruz ki Sinan nihilist bir birey. Din/dindarlık algısı, düzen, edebiyat ile
sorunları olan bir genç. Bunlara rağmen belediye başkanı ve bir inşaat şirketi
sahibinden kitabı için destek ister. Bu da bir çaresizlik olduğu için Sinan’ın maddi
olarak ölümü hissettiği anlardandır. Yine sonbaharı hissederiz.
Sinan, antika değeri
olduğunu düşündüğü bir yazma kitabı dedesinden gizlice alıp satar. Bir suç işler.
Bunu vicdanında aklama gayretleri içine girer. Yaşadığı yerin en önemli
yazarlarından biri olan Süleyman Bey’e (Serkan Keskin) bunu üstü kapalı bir
şekilde sorar. Yazarla olan diyalogları filmin kırılma anlarındandır. Sinan bir
nevi “onay” alır. İkinci suçu da orada işler. Bir köprüde yer alan deniz kızı
heykelinin kırılmış olan kol kısmını köprüden suya atar. Yasak olanın tadına
varan Sinan, bunu yinelemekte bir sakınca görmez. Manevi olarak da çökmektedir.
Bir şekilde kitabını
bastıran Sinan, evde elektriklerin kesildiğini öğrenir. Babasına hem kitabını
hediye etmek ister hem de ondan fatura parası istemek için yanına gider. Orada babasından “Para yok!” cevabını alınca ona kitabını hediye
etmekten vazgeçer. Babasının yine ganyan oynadığını düşünür. Ona kendi içinde iftira
atar. Bu anlamda babasının da dediği gibi yargısız infaz yapmaya da başlar. Manevi
olarak da ölümü hisseder.
Kar yağar. Kış gelmiştir.
Sinan askere gider. Onun için sürekli aynı şeyleri yapmak ve zamanın geçmemesi
olarak tarif edilir askerlik. Bu da kış demektir. Doğanın öldüğü bir mevsimdir
kış. Sinan da bu süreçte ölümün soğukluğunu yaşar.
Yine bir kıştır. Sinan askerden
döner ve hâlâ bir ölüdür. Kitabını annesi de kardeşi de okumamıştır. Kitapçıya uğrar.
Kitap 4-5 ay raflarda kalmasına karşın bir adet bile satmamış ve depoya kaldırılmıştır.
Sinan babasının yanına
köye gider. Emekli olan babası İdris (Murat Cemcir) kendini hayvanlara ve doğaya
adamıştır. Sinan, babası ve dedesi ahlat ağacı gibidirler. Uyumsuz, şekilsiz, kara
kuru ve hoyrat. Sinan babasının kaldığı odaya girer. O oda adeta bir tablo gibidir.
Küçük bir soba, eski duvarlar, bir yatak, bir sehpa… Orada babasının eski
cüzdanını gören Sinan, babasının yırtık ve eski püskü kimliğine bakar. Cüzdanı,
İdris’in hayatı gibidir. Sinan, cüzdanı karıştırdıkça bir gazete kupürü bulur. “Çanakkale’de
Edebiyat” başlığı altında Sinan Karasu ve kitabı Ahlat Ağacı’nın tanıtım yazısı
vardır. Sinan bunu görünce katarsis yaşar. Ağlar. Babası için değerli olduğunu fark
eder. Başından beri güvenilmez ve itibarını yitirmiş bir adam olan babası ile
barışma, kökleri ile sarılma zamanı yaklaşır. Doğanın öldüğü fakat yaşamla
barıştığı bir andır kış. Sinan, babasının yatağında uyuyakalır. Kalkıp babasının
yanına gider. Ahırdan bozma bir yerde kalan babası, Sinan’ı görünce şaşırır. Birlikte
koyunlar için saman taşırlar. Babası ile gerçek bir yüzleşme yaşayan Sinan, ilk
defa onunla oturup sahici bir muhabbet eder. Babasının, kitabı okuduğunu
öğrenen Sinan bir arınma daha yaşar. Hatta babası kitabı iki defa okumuştur. Kış
hem ölümün kendisidir hem de yaşamın ilk nüvelerinin işaretidir. Sinan öldüğü
an yaşamaya başlar. Kitabını okuyan tek kişi babasıdır. Onu tek kâle alan kişi;
güvenmediği, yalancı bulduğu babasıdır.
Sinan, babasının yıllardır
kazdığı ve içinden su çıkacağına dair babasının bir umudunun kalmadığı kuyuyu
kazmaya çalışır. En yakınındaki hayatı seçer, zamanın içinde süzülmeye başlar
ve film burada biter.
Not: Filmde en beğendiğim
sahnelerden biri de Sinan’ın sınav binasından çıktığı anda Bach’ın çalması ve
orada “Sınav bitti mi delikanlı?” diye soran yaşlı adama şöyle bir baktıktan sonra
merdivenlerden inip binanın bahçesinden çıkmasıdır. Sınav mı bitmiştir, yoksa Sinan’ın
öğretmenlik hayalleri mi?
İyi seyirler.
Yorumlar
Yorum Gönder