Ana içeriğe atla

"Köpek Dişi" Filmi Üzerine






Evladı Ben Doğurdum Ama Gönlünü Ben Doğurmadım

IMDB: 7,2
2009 / Dram-Gerilim
Orijinal adı : Kynodontas
Yönetmen : Yorgos Lanthimos
Senarist : Efthimis Filippou, Yorgos Lanthimos
Oyuncular: Christos Stergioglou, Angeliki Papoulia, Mary Tsoni

Sembolik Bir Düzen Yergisi

Köpek Dişi filmi distopik bir düzende dış dünyadan izole olmuş bir ailenin başından geçenleri konu edinir. Ebeveynler, çocuklarını (iki kız, bir erkek) dış dünyanın tehlikelerinden(!) korumak için yüksek çitlerle çevrili, havuzlu ve geniş bahçeli lüks bir konakta büyütürler. Çocuklar tahminen 17-18 yaşlarındadır. Tıp eğitimi ve müzik eğitimi alırlar. Eğitimlerini evde özel ders alarak tamamlarlar.  Televizyon, internet, telefon ve kitap yasaktır. Evin içi kapitalist bir düzenle yönetilir. Çocuklar arasında yarışmalar düzenlenir. Güçlü olan ödülü alır. Bunun yanında istediklerini yer ve içerler. Geniş ferah ve havuzlu bir bahçeleri vardır. Havuzlarında yüzer ve egzersiz yaparlar. Kıyafet konusunda canları ne isterse onu giyerler. Evin çocukları büyümüş olmalarına karşın sürekli bir çocukluk halindedirler. Her faaliyetlerini babalarından izin alarak yaparlar. Günlük etkinliklerde rekabete dayalı bir yarışla en çok çıkartma kazanan çocuk, gün sonunda yapılacak olan aktiviteyi belirler. Bu da genelde aile videolarını izlemek olur. Özgür olmalarının ve evin dışına çıkmalarının tek yolu köpek dişlerinin düşmesidir.

Evin dışında bir savaş, kıtlık ya da herhangi bir tehlike seyirciye gösterilmez. Fakat dışarısı başlı başına bir düşman olarak anlatılır.

“Bütün mutlu aileler birbirine benzer; ama her mutsuz ailenin sadece kendine has bir hikâyesi vardır.” (1)

Filmde aile olarak birliği, düzeni ve ekonomik geçimi sağlama görevini üstlenen babadır. Baba dışarıda var olan ya da olabilecek tehlikeleri çocuklarına anlatır. Onları, "Dışarı çıkan ölür." korkusuyla yetiştirir. Bunu da bir yalanla açıklar. Çocuklar küçükken abileri dışarı çıkar ve bir kedi tarafından vahşice öldürülür. Bunu babalarından öğrenen çocuklar dışarıya adım dahi atamazlar. Ama dışarıdaki ölen ağabeylerine yiyecek verirler ve onunla konuşurlar. Çünkü o özgürdür, ölmüş olsa bile canlıdır. Baba çok kontrolcü bir roldedir. Çocuklarının her hareketini takip eder. Onlara kural dışı davranırlarsa fiziksel cezalar verir. Adeta bir köpek eğitir gibi onları havlamaya alıştırır. Çocuklar yaşları büyüse de davranışları aşırı çocukça ve içgüdüseldir. Babalarını bir köpeğin uyandırması gibi yalayarak uyandırırlar.

“Baba olmak zor değildir ama babalık etmek zordur.” (2)

Otorite: yaptırma, yasak etme, emretme gibi anlamlara sahiptir. Filmde bu rol daha çok babadadır. O ne derse o olur. Eve yabancı olarak babanın izniyle sadece Christina girebilir. Geldiği zaman da evdeki erkekle vakit geçirir. Kızlara dışarıdan hediyeler getirir. Bu hediyeleri karşılıksız vermez. Bunlardan haberi olan baba, hediyeyi alan kızını ve Christina’yı şiddet yoluyla cezalandırır.

Filmin politik okuması da yapılabilir. Güç sahibi olan siyasi figürün halkını bir arada tutmak için dışarıyı düşmanlaştırması söz konusudur. Düşmanlaştırılacak bir dış güç yoksa gerçeküstü bir hasım yaratılır. Güvenliğin sağlanması için korku gereklidir. Bu korkunun giderilmesi için de birlik-beraberlik atmosferi olması gerekir. Diğer türlü insanları bir arada tutmak imkânsıza yakındır. Korku güce sarılmaya yol açar.

“Ya özgürlük verin bana ya ölüm.” (3)

Özgürlük nedir? Mutlak özgürlük olabilir mi? Özgürlüğün sınırları nelerdir? Bu gibi sorular hayatımızın her anında cevabını aradığımız suallerdir. Filmde de özgürlük "köpek dişi"nin düşmesi ile ulaşılacak bir hedeftir. Bu kanla örtüşebilirken diğer yanıyla da ölümü çağrıştıran bir sondur. Gerçek özgürlük ölümdür ya da ölüm özgürlüktür.

“Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir; ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır.” (4)

Gerçekliği tanımlayan anne ve babadır. Filmde daha çok anne bu rolü üstlenir. Çocuklarından uzaktır. Onları baba kadar kontrol etmez, gün içinde onlarla çok fazla iletişim kurmaz. Çocuklar yeni öğrendiği kavramları annelerine sorar. (Bu kavramları Christina’dan öğrenirler.) Örneğin zombi sözcüğünün anlamını soran erkek çocuk, annesinden onun bir çiçek olduğunu öğrenir. Burada kötülüklerden koruma kavramsal boyutlara ulaşır. Son derece disiplinli ve görgülü yetişen çocuklar kötülüğün rüzgârından dahi korunmaya çalışılır. Halbuki gerçeklik algısını yitiren baba ve anne çocukları kardeşler arası çarpık ilişkiye tâbi tutar. Piaget’in ahlaki gelişim kuramına göre dışa bağımlı ahlak döneminde kalan çocuklar otorite tarafından konulan kurallara uyar ve bu kuralları asla sorgulamazlar. Eleştirme ve doğru düşünme becerisi gelişmemiş olan çocuklar, anne-baba ne isterse onu doğru kabul eder. Ahlaki özerklik evresine hiçbir zaman ulaşamazlar. Anne ve baba, dışarıdan biriyle tanışmalarının çocuklarına zarar vereceğini düşünür. Bu çarpık ilişki çocuklarda bir psikoza dönüşmez. Fakat evdeki bir kutlama esnasında dansı delirircesine abartan "abla", annesi tarafında durdurulur. Abla karakteri bundan sonra özgürlüğü hırsla ve kuralları da çiğnemeden ister.

Filmdeki evi "insan zihninin içi" olarak düşünmemiz gerektiği yönünde bir eleştiri de filmi bambaşka bir katmanda değerlendirmemize olanak sağlar.

İyi seyirler.


1.Susаn Sаrаndon
2.W.Maxwell
3.Patrick Henry
4.J. Bruyere

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Bilimkurgu Dizisi: Hile

İMDB PUANI: 9 Yönetmen-Senarist:  Taha Ulukaya Oyuncular:  Taha Ulukaya, Andaç Ulukaya,Cem Asan,Neslihan Ulusoy,Çiğdem Aysu,Sezer Soykök,Taner Şahin, Murat Şen, Yunus Taha Karaslan, Şebnem Erdener, Ebru Sarıtaş, Janberd Ceyhan, Melis Uzer, Selçuk Danışmaz Tür:  Aksiyon/Bilimkurgu/Dram Süre:  20 dakika Sezon:  3 TÜRK BİLİMKURGU DİZİSİ HİLE Eğer bir hedefiniz varsa bahaneniz yoktur. Oyunu kuralına göre oynadığınızda hayatta kalabilmeniz mümkün mü? Ya da hile yaparak kazanmak… Hangisi daha onurlu? Sanırım kurallara uyduğunuzda eğer ki güçsüzseniz muhtemeldir ki kaybedeceksiniz. Çünkü oyunun sahibi kötüler. Bir zamanlar futbolumuzda “şerefli mağlubiyet”ler dönemi vardı. Güçsüzsündür ama kurala uyarsın, oyunu çirkinleştirmezsin ve kaybedersin. Olması gereken de bu gibi. Bu yolda yüründüğünüzde iyi bir sistem sahibiyseniz bir gün kazanabilir ve de galibiyetleri gelenek haline getirebilirsiniz. Tabii oyunu da ele geçirmek şartıyla. Bir...

Gassâl Dizisi Hakkında

IMDb Puanı:8,4 "Kimsenin mutsuzluğunu küçük görme. Kendi acını da büyük sanma."  Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlı Gassal, adını anmaktan imtina ettiğimiz "ölüm"e yakından bir bakış hikayesi.  Ölünce beni kim yıkayacak sorusunun merkezinde olduğu bireyin iç dünyasını anlatan bu hikayeyi izlerken yer yer sıkılacak yer yer de hüzünleneceksiniz bazen de gülebilirsiniz. Başlangıç ve son aynıdır. Nasıl ki doğum bir başlangıç ise ölüm de bir sondur. Başlangıçlar mutluluk verici sonlar ise hüzünlüdür. Esasen ikisi de aynı kapıya çıkar.  Yaşam kapısından girer ve bir süre sonra da çıkarız. Asıl yerimize döneriz. Geldiğimiz yere. Senaryosundaki bazı tekrarların hikayenin ilerlemesine ve kahramanın yolculuğuna olan katkısı görünüyor. Fakat Baki karakteri bizi hayata başka noktadan bakmaya çağırıyor. İyi bir aile, iyi bir anne, iyi bir baba ve mutlu bir çocuk yoksa bir şeyler hep eksik kalacak. O eksiklik tamamlanamayacak. Hiçbir şey tastamam olamayacak.  İnsanın zaman karş...

Aşk ve Gurur Filmi Üzerine

İMDB   : 7,8 2005/ Romantik-Dram Orijinal adı : Pride & Prejudice Yönetmen    : Joe Wright Senarist  : Deborah Moggach, Emma Thompson Oyuncular : Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Rosamund Pike "Gurur gönül bağına atılmış bir kördüğümdür." İngiliz yazar Jane Austen'in 1800'lerin başında çıkan ve aynı adla sinemaya uyarlanan Gurur ve Ön yargı adlı eseri 2005 yılında Joe Wright'ın yönetmenliğinde gösterime girdi. Çok defa televizyona ve beyaz perdeye aktarılan eser, her defasında büyük ilgi gördü. Romanı on yıl önce okumayı denemiştim ama genç yaşıma uygun olmayışından mıdır, yoksa kötü çeviri sebebiyle midir bilemiyorum bir türlü bitirememiştim. Bu olumsuz okuma deneyimine rağmen filmi izlemeye karar verdim. İlk 15-20 dakika dans sahneleriyle geçildi. Daha sonra acaba filmin adı "Dans ve Ön yargı" mı olmalıydı diye düşünmeden edemedim. Çünkü zamanın İngiltere'sinde dans fazlasıyla önemliydi. İnsanlar dans ederken tanışma, kaynaşma, flört etme...