Ana içeriğe atla

Güzelliğin Portresi Filmi Üzerine

Yerli Korku Sinemasında Hollywoodvari Bir Deneme


Yönetmen : Umur Turagay
Senarist : Onur Koralp, Pınar Bulut
Oyuncular : Burçin Terzioğlu, Birkan Sokullu, Melisa Şenolsun, Serkan Keskin, Lara Tonka, Feridun Düzağaç, Şencan Güleryüz, Gizem Soysaldı
Tür : Korku,Gerilim
Vizyon tarihi : 13 Aralık 2019
Süre  : 2 saat 7 dakika

Özgün Hikâye Üretme Sorunu

Nisan(Burçin Terzioğlu), Fransızca kitap çevirmenliği yapan 30'lu yaşlarda genç bir kadındır. İlk evliliğinden Alin(Lara Tonka) adlı bir kızı vardır ve Özgür(Birkan Sokullu) adlı bir ressam ile ikinci evliliğini yapmıştır.  Annesi, çok küçükken ölen Nisan, 16 yaşındayken evden kaçar ve bir daha o eve dönmez. Babası kadına şiddet temalı resimler yapan ve  tabloları değerli olan bir ressamdır. Nisan'ın babası ile olan iletişimi filmin ana omurgasını oluşturuyor. Film bir cinayetle ya da intiharla(!) başlıyor. Babaevinden uzaklarda bambaşka bir yaşam kurmuş olan Nisan, babasının ölmesi üzerine miras işlemleri için 16 yaşındayken kaçtığı o eve yıllar sonra geri döner.  Kısa süreli bir dönüş olması beklenen bu durum Nisan'ın yaşamında bir kırılma noktası olur. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. 

Güzelliğin Portresi; kurgusu, çekimleri, oyunculukları, Kore esinlenmesi de olsa ters köşe yapan senaryosu ile yerli korku sinemamızda ayrı bir kapı aralıyor. Cinli ve perili filmlerden bıkan seyirciye yeni bir pencere sunuyor. Korkudan ziyade gerilimi iliklerimize kadar hissettiren ve  dizi dünyasından tanıdığımız Burçin Terzioğlu'nun üst düzey performansı ile de adından epeyce  söz ettirecek kanlı bir gerilim filmi karşımızdaki. 

Pamuk Şekeri Gibi Bir Korku Filmi Adı: Güzelliğin Portresi

Amerikanvari yanı ile eleştirilen Güzelliğin Portresi, ismi ile "Böyle korku filmi adı mı olur?" dedirtebilir. Sinemamızda Dabbe, Deccal, Siccin, Azem, Şeytanıracim vb. korku filmi isimlerinin  yanında pamuk şekeri gibi bir isim tercih edilmiş.  Burada filmin yurt dışı pazarı da düşünülmüş. Ayrıca yerli bir korku filminde bu kadar çok tanıdık oyuncu görmek şaşırtıcı. Genelde adı sanı pek duyulmamış oyuncular ile çekilen korku filmleri ile doludur sinemamız lakin bu kez televizyon izleyicisinin ve popüler kültürün yakından tanıdığı isimlerden oluşturulan bir kadro ile seyirci karşısına çıkan bir film var.

Korku filmleri, yönetmenleri ile ön plana çıkan bir türdür. Burada yönetmen Umur Turagay 1998'de ilk uzun metrajı dram-gerilim türünde Karışık Pizza ile sinemaya giriş yapıyor fakat ardından klip ve reklam filmi yönetmenliğine ağırlık veriyor. 2016 yapımı romantik türde  İkimizin Yerine filmi ile sinemaya tekrardan dönüş yapıyor.  Pek bilindik bir başarısı olmasa da Güzelliğin Portresi usta işi bir yönetmenin elinden çıkmış gibi.

Nisan'ın ressam olan babasından kaçıp bir ressamla evlenmesi trajik bir sona doğru gidişin başlangıcı adeta. Filmde Nisan'ın ilk evliliğine dair hiçbir bilgi kırıntısı verilmiyor. Freudyen bir bakışla Nisan'ın "bastırma" savunma mekanizmasını uyguladığı görülmekte(yani ressam olan babası ilgili her şeyi yok sayıp unutmaya çalışıyor ve bir ressamla evleniyor), babasıyla olan iletişiminde seyirciyi merakta bırakan bir ensest vaka yahut aile içi şiddet sorunu olma ihtimali finale kadar seyircinin aklını kurcalıyor ve Nisan'ın duygu durumu ve bilinç altı başarılı bir şekilde yansıtılıyor. 

Nisan'ın ikinci eşi olan Özgür ise çok iyi  niyetli, son derece kibar ve her daim eşinin yanında olan, üvey kızıyla da çok iyi anlaşan bir ressam. Gel gelelim melek yüzlü Özgür'ün görünmeyen bir yanı da yok değil. Herkesin karanlık bir yanı var. Filmin bazı sahnelerinde Stanley Kubrick'in The Shinng(1980) filmine de göndermeler var deyip kısa keseyim bu faslı zira fazla sürpriz bozan verip filmi izlemeyenlerin merak duygusunu zedelemeyeyim.

Her Yerden Tablo Fışkırıyor!

Son zamanlarda resim sanatı ile ilintili filmler peş peşe vizyona girmeye başladı. Cinayet Süsü, Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi ve son olarak da Güzelliğin Portresi... Filmde o kadar çok tablo var ki... Üretmek sanatsal anlamda verimli olmak iyi hoş da bu tablolar nasıl yapıldı? Zaten filmin asıl meselesi bu...

Nisan'ın babası rolünde Feridun Düzağaç'ın şaşırtıcı derecedeki başarılı performansı filme bodoslama girmemizi ve sorgusuz sualsiz kendimizi hikâyenin kalbinin attığı yerde bulmamızı sağlıyor.  Özellikle açılış sekansında ihtiyarlamış bir alkolik ressamın şato gibi bir evde günümüz modern insanının topluma yabancılaşması ve içe kapanık bir yaşam sürüşünü bireyin iç dünyasını esas alarak kasvetli bir atmosferde oldukça başarılı bir şekilde yansıtılıyor. Adeta resim sanatı ile var oluyor ve sonu da resimle oluyor. Evin her köşesinin tablo, heykel ve biblo ile donatılması sosyokültürel bir yüksek zümre eleştirisi olarak düşünülürse bireyin fildişi kulede antisosyal bir benmerkezci dünya algısını gözler önüne seriyor.



Düğümü çözmesi muhtemel isim olan komiser Oktay(Serkan Keskin) ise filmin en Hollywood tarafı,  karikatürize bir polis tipi olarak karşımıza çıkıyor. Sürekli sarhoş ve amirinden emir almadan kafasına göre polisçilik oynuyor. Bu da başına türlü belalar açmış geçmişte ama komiser Oktay durur mu hiç? Huylu huyundan vazgeçmiyor. Başına buyruk bir şekilde çevresindeki olayları çözmeye çabalıyor.

Nisan'ın kızı  ise bu büyük evde labirent gibi koridorlarda -mekan algısıyla da oynanarak-paranormal olaylara şahit oluyor. Genel anlamda filmin oyuncu yönetmenliği çok başarılı.

Yüzde yüz yerli bir iş olsa senaristinden yönetmenine oyuncusundan kurgusuna bütüncül olarak bir başyapıt sunmuşlar gibi kabul edilebilirdi lakin günümüzde özgün işler her alanda azaldığı gibi sinemada da tükeniyor. Televizyonda ve beyaz perdede de uyarlama işler hem kolaycılık sebebiyle hem de reyting ve gişe kaygılarıyla mecburi istikamet olarak kabul ediliyor.

En çok şaşırdığım performans ise Melisa Şenolsun'un oyunculuğu oldu. Masum, duru, içe kapanık ve kendi halinde bir genç kız rolü ile filme başka bir derinlik katmış.

Sonuç olarak iki saatlik süresine rağmen gerilimin her saniye sürdüğü seyircinin bol bol sürprizlerle karşılaştığı üst düzey oyunculuklar ve fazlaca Amerikanvari bir üslupla sunulan başarılı bir korku-gerilim filmi.
    
Fragman:


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Bilimkurgu Dizisi: Hile

İMDB PUANI: 9 Yönetmen-Senarist:  Taha Ulukaya Oyuncular:  Taha Ulukaya, Andaç Ulukaya,Cem Asan,Neslihan Ulusoy,Çiğdem Aysu,Sezer Soykök,Taner Şahin, Murat Şen, Yunus Taha Karaslan, Şebnem Erdener, Ebru Sarıtaş, Janberd Ceyhan, Melis Uzer, Selçuk Danışmaz Tür:  Aksiyon/Bilimkurgu/Dram Süre:  20 dakika Sezon:  3 TÜRK BİLİMKURGU DİZİSİ HİLE Eğer bir hedefiniz varsa bahaneniz yoktur. Oyunu kuralına göre oynadığınızda hayatta kalabilmeniz mümkün mü? Ya da hile yaparak kazanmak… Hangisi daha onurlu? Sanırım kurallara uyduğunuzda eğer ki güçsüzseniz muhtemeldir ki kaybedeceksiniz. Çünkü oyunun sahibi kötüler. Bir zamanlar futbolumuzda “şerefli mağlubiyet”ler dönemi vardı. Güçsüzsündür ama kurala uyarsın, oyunu çirkinleştirmezsin ve kaybedersin. Olması gereken de bu gibi. Bu yolda yüründüğünüzde iyi bir sistem sahibiyseniz bir gün kazanabilir ve de galibiyetleri gelenek haline getirebilirsiniz. Tabii oyunu da ele geçirmek şartıyla. Bir...

Gassâl Dizisi Hakkında

IMDb Puanı:8,4 "Kimsenin mutsuzluğunu küçük görme. Kendi acını da büyük sanma."  Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlı Gassal, adını anmaktan imtina ettiğimiz "ölüm"e yakından bir bakış hikayesi.  Ölünce beni kim yıkayacak sorusunun merkezinde olduğu bireyin iç dünyasını anlatan bu hikayeyi izlerken yer yer sıkılacak yer yer de hüzünleneceksiniz bazen de gülebilirsiniz. Başlangıç ve son aynıdır. Nasıl ki doğum bir başlangıç ise ölüm de bir sondur. Başlangıçlar mutluluk verici sonlar ise hüzünlüdür. Esasen ikisi de aynı kapıya çıkar.  Yaşam kapısından girer ve bir süre sonra da çıkarız. Asıl yerimize döneriz. Geldiğimiz yere. Senaryosundaki bazı tekrarların hikayenin ilerlemesine ve kahramanın yolculuğuna olan katkısı görünüyor. Fakat Baki karakteri bizi hayata başka noktadan bakmaya çağırıyor. İyi bir aile, iyi bir anne, iyi bir baba ve mutlu bir çocuk yoksa bir şeyler hep eksik kalacak. O eksiklik tamamlanamayacak. Hiçbir şey tastamam olamayacak.  İnsanın zaman karş...

Aşk ve Gurur Filmi Üzerine

İMDB   : 7,8 2005/ Romantik-Dram Orijinal adı : Pride & Prejudice Yönetmen    : Joe Wright Senarist  : Deborah Moggach, Emma Thompson Oyuncular : Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Rosamund Pike "Gurur gönül bağına atılmış bir kördüğümdür." İngiliz yazar Jane Austen'in 1800'lerin başında çıkan ve aynı adla sinemaya uyarlanan Gurur ve Ön yargı adlı eseri 2005 yılında Joe Wright'ın yönetmenliğinde gösterime girdi. Çok defa televizyona ve beyaz perdeye aktarılan eser, her defasında büyük ilgi gördü. Romanı on yıl önce okumayı denemiştim ama genç yaşıma uygun olmayışından mıdır, yoksa kötü çeviri sebebiyle midir bilemiyorum bir türlü bitirememiştim. Bu olumsuz okuma deneyimine rağmen filmi izlemeye karar verdim. İlk 15-20 dakika dans sahneleriyle geçildi. Daha sonra acaba filmin adı "Dans ve Ön yargı" mı olmalıydı diye düşünmeden edemedim. Çünkü zamanın İngiltere'sinde dans fazlasıyla önemliydi. İnsanlar dans ederken tanışma, kaynaşma, flört etme...